Əlif Şəfəq
KİTAPTAN NEFRET EDENLER
İNTERNET, tıpkı gökteki ay gibi, iki ayrı yüzü var.
Bir tarafı gayet aydınlık, ışıl ışıl, öyle ki göz kamaştırıyor; diğer tarafı ise zifiri karanlıkta, henüz yeterince bilinmiyor.
Bir yanıyla bilginin ve iletişimin hızla yayılmasını, globalleşen dünyada karşılıklı ve beklenmedik etkileşimleri, en ücra köşelerde sivil itaatsizliği mümkün kıldı internet; bilginin ve dolayısıyla toplumların demokratikleşmesini, sivilleşmesini hızlandırdı. Artık kimsenin tekelinde değil “bilmek”.
Herkesin her şeyi rahatlıkla okuyabildiği bir çağda yaşıyoruz; harflerin kapısı ardına kadar açık, olması gerektiği gibi.
Beri yandan bu dinamik süreç beraberinde ne yazık ki yanlış haber, dedikodu ve sövgü trafiği getirdi; önüne geçilemez bir bilgi kirliliği, hatta nefret söylemi (hate
Facebookda kitaba nifrət etdiyini bəyan edənlərin ayrıca səhifəsi var. Səhifənin 460 min nəfər üzvü var...
speech) doludizgin gitmekte. Meselenin bu boyutu henüz yeterince değerlendirilmiyor, tartışılmıyor.
Ne var ki konuya kafa yoranlar önümüzdeki senelerde internetin bu şaibeli işlevinin katlanarak devam etmesinden endişe duyuyorlar.
Bugün Facebook’taki sayısız sayfalardan biri, kitap okumaktan nefret ettiğini söyleyen bir kesime ait.
Tüm dünyadan, akla gelen her ülkeden, okumayı günahları kadar sevmeyenler burada toplanıyor. İlgimi çekiyor haliyle. İnsan okumaktan nasıl nefret eder ve sahi niye?
Sayfaya girip baktığınızda 460 bin kişilik sanal bir kitle buluyorsunuz karşınızda.
Aralarında yazıştıkları filan yok; doğrusu kimsenin kimseden haberi dahi yok, önemli olan bir tavrın altının çizilmesi, bir haletiruhiyenin ifşa edilmesi: “Kitaplardan nefret ediyorum!” diyene “Ben de!” diye hak vermek, bir tavrı onaylamak.
Gönderilen mesajlara göz attığınızda bunların çoğunun ev ödevi yapmaktan bunalmış liseli ya da üniversiteli gençler olduklarını fark ediyorsunuz.
Dünyanın her yerinden, benzer duygular içinde yazmışlar. Verdikleri tepki daha ziyade ders kitaplarına yönelik, çalışmaya, eğitim sistemine.
Ama bu güruhun yanı sıra bir de ciddi ciddi her türlü matbu metne alenen gıcık olduklarını söyleyenler var. Onlar da sadece sloganlarını yazıp bırakmışlar.
Zaten bu sayfada herhangi bir fikir tartışması yok; bir tek nefretinizi beyan ediyorsunuz, kendiniz gibi düşünenler arasında. Şimdilerde Türkiye’de de yayılıyor bu moda.
Okumaktan nefret ettiğini söylemek matah bir durum addediliyor; cool olmanın, dünyayı iplememenin göstergesi sayılıyor.
***
Hayatımın her anı kitaplarla iç içe geçmesine rağmen okumanın bir “seçkinlik yahut seçilmişlik” simgesi gibi algılanmasına hep karşı çıktım. Yazıyı da yazarı da fetişleştirmeden, aşırı yüceltmeden bakabilmeli.
Hazreti Şems, Hazreti Mevlânâ’nın birbirinden kıymetli kitaplarını suya attı, mürekkebi damla damla suya karıştırdı, malum.
Ancak…. Kitabi bilgilerle hayatı okumayı eleştirmek başka, okumaktan düpedüz nefret etmek bambaşka.
Matbaa Müslüman toplumlara geç geldi.
Kitapların sistematik bir şekilde basılması, sınıf ayrımı yapmadan toplumun her kademesine yayılması ise ancak bu yüzyılda mümkün oldu. Artık kimsenin, hiçbir ülkenin cehaletle kaybedecek vakti yok.
Dünya bir kütüphane keşfedilmeyi bekleyen.
İçinde yaşadığın şehir bir eser açılmayı bekleyen. Aşk da insan da bir kitap okunmayı bekleyen…
KİTAPTAN NEFRET EDENLER
İNTERNET, tıpkı gökteki ay gibi, iki ayrı yüzü var.
Bir tarafı gayet aydınlık, ışıl ışıl, öyle ki göz kamaştırıyor; diğer tarafı ise zifiri karanlıkta, henüz yeterince bilinmiyor.
Bir yanıyla bilginin ve iletişimin hızla yayılmasını, globalleşen dünyada karşılıklı ve beklenmedik etkileşimleri, en ücra köşelerde sivil itaatsizliği mümkün kıldı internet; bilginin ve dolayısıyla toplumların demokratikleşmesini, sivilleşmesini hızlandırdı. Artık kimsenin tekelinde değil “bilmek”.
Herkesin her şeyi rahatlıkla okuyabildiği bir çağda yaşıyoruz; harflerin kapısı ardına kadar açık, olması gerektiği gibi.
Beri yandan bu dinamik süreç beraberinde ne yazık ki yanlış haber, dedikodu ve sövgü trafiği getirdi; önüne geçilemez bir bilgi kirliliği, hatta nefret söylemi (hate
Facebookda kitaba nifrət etdiyini bəyan edənlərin ayrıca səhifəsi var. Səhifənin 460 min nəfər üzvü var...
Ne var ki konuya kafa yoranlar önümüzdeki senelerde internetin bu şaibeli işlevinin katlanarak devam etmesinden endişe duyuyorlar.
Bugün Facebook’taki sayısız sayfalardan biri, kitap okumaktan nefret ettiğini söyleyen bir kesime ait.
Tüm dünyadan, akla gelen her ülkeden, okumayı günahları kadar sevmeyenler burada toplanıyor. İlgimi çekiyor haliyle. İnsan okumaktan nasıl nefret eder ve sahi niye?
Sayfaya girip baktığınızda 460 bin kişilik sanal bir kitle buluyorsunuz karşınızda.
Aralarında yazıştıkları filan yok; doğrusu kimsenin kimseden haberi dahi yok, önemli olan bir tavrın altının çizilmesi, bir haletiruhiyenin ifşa edilmesi: “Kitaplardan nefret ediyorum!” diyene “Ben de!” diye hak vermek, bir tavrı onaylamak.
Gönderilen mesajlara göz attığınızda bunların çoğunun ev ödevi yapmaktan bunalmış liseli ya da üniversiteli gençler olduklarını fark ediyorsunuz.
Dünyanın her yerinden, benzer duygular içinde yazmışlar. Verdikleri tepki daha ziyade ders kitaplarına yönelik, çalışmaya, eğitim sistemine.
Ama bu güruhun yanı sıra bir de ciddi ciddi her türlü matbu metne alenen gıcık olduklarını söyleyenler var. Onlar da sadece sloganlarını yazıp bırakmışlar.
Zaten bu sayfada herhangi bir fikir tartışması yok; bir tek nefretinizi beyan ediyorsunuz, kendiniz gibi düşünenler arasında. Şimdilerde Türkiye’de de yayılıyor bu moda.
Okumaktan nefret ettiğini söylemek matah bir durum addediliyor; cool olmanın, dünyayı iplememenin göstergesi sayılıyor.
***
Hayatımın her anı kitaplarla iç içe geçmesine rağmen okumanın bir “seçkinlik yahut seçilmişlik” simgesi gibi algılanmasına hep karşı çıktım. Yazıyı da yazarı da fetişleştirmeden, aşırı yüceltmeden bakabilmeli.
Hazreti Şems, Hazreti Mevlânâ’nın birbirinden kıymetli kitaplarını suya attı, mürekkebi damla damla suya karıştırdı, malum.
Ancak…. Kitabi bilgilerle hayatı okumayı eleştirmek başka, okumaktan düpedüz nefret etmek bambaşka.
Matbaa Müslüman toplumlara geç geldi.
Kitapların sistematik bir şekilde basılması, sınıf ayrımı yapmadan toplumun her kademesine yayılması ise ancak bu yüzyılda mümkün oldu. Artık kimsenin, hiçbir ülkenin cehaletle kaybedecek vakti yok.
Dünya bir kütüphane keşfedilmeyi bekleyen.
İçinde yaşadığın şehir bir eser açılmayı bekleyen. Aşk da insan da bir kitap okunmayı bekleyen…